İNSAN HAYATININ ÖNEMİ VE TRAFİK KAZALARI
3 Eylül 2019DİN VE AHLAK
3 Eylül 2019Bismillahirrahmanirrahim,
Kurban nasıl anlaşılmalı ?
Kurban kelime olarak (karuba) dan gelir. Yani yakın oldu. Bununla yakınlık kazanılır. Yakınlık kazandırılan herhangi şey için kurban dene bilir. Onun içindir ki bütün ibadetlerde kurbet niyeti vardır. Hatta başlı başına ibadet sayılmayan bazı işlemlerimizde bu niyet aranır. Örneğin Aptes almak başlı başına bir ibadet değildir ama bunu yaparken kurbet niyet edildiği takdirde ibadet olarak hüküm alır karşılığında sevap verilir , günahlara kefaret olur.
Demek ki yakınlık temin eden her fedakârlığa kurban denir. Fedakarlığın boyutu nispetinde karşılık bulur. Onun içindir ki Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve selemle ) Bir hadisinde : Cuma Namazının faziletinden haber verirlerken ; “Birinci saat ta icabet eden Deve, ikinci saat ta icabet eden sığır, üçüncü saat ta icabet eden koyun , dördüncü saat ta icabet eden tavuk ve beşinci saat ta icabet eden yumurta kurban etmiş gibidir” Buyurmak suretiyle fedakârlığın büyüklüğü nispetinde ecrin, sevabın büyük olacağını bildirmişlerdir.
Kurban kelimesinin kullanımı :
Halkımız arasında genellikle kurban kelimesi belirli zamanda (Zilhiccenin onunda ) kesilen belirli hayvanlara isim olarak verilmektedir.Bunun dışında Adak, Akika , şahıslar için teşrifat olarak kesilen hayvanlara da söylenir ve esasta bu mana yani yakınlık kast edilmektedir.
Kurbanın tarihçesi ;
Kurban insanlık tarihi ile beraber gelir. Beşeriyetin babası ilk insan Adem (Aleyhisselam ) Zamanından itibaren kurban bilinmektedir. Oğulları Habil ve Kabil arasında tartışmada kendilerini Allah’a kabul ettirmek ve kurbet – yakınlık temin etmek üzere kurbana baş vurdukları bilinmektedir. Her ikisi de kendi alanlarında kurbanlarını takdim ettikleri halde, istikameti ve halis niyetiyle yaptığı için Habilin kurbanı kabul gördü Kabilin kurbanı red edildi. Yani sadece görünürde kurban etmek yeterli olmuyor,anlamına uygun olması lazım geliyor. .Nitekim bu olaydan haber veren ayette :”Ancak takva sahiplerinden kabul edilir “ (Maide :27). Denmek suretiyle sadece zahiri görünenin dışında esas arandığı bildirilir.
İbrahim (Aleyhisselam) ın oğlu İsmail (Aleyhisselam)ı kurban etmek isterken gösterdiği samimiyet ,sadakat ve fedakârlığı görüyoruz. Allah (c.c.) Onu kurban etmeyi zahirde emir etmemişti, sadece rüya da görmüştü ama bu bir rüyadır diye geçiştirmedi. Ciddiye aldı, değimli ki bunu bana Allah (c.c.) gösterdi elbette gereğini yaparım dedi. Allah yolunda evladını, ciğerparesini kurban etmeği göze aldı.Bunun bir ilahî emir olduğunu anlayan anası direnmedi, mademki Allah’ın emridir yerine gelsin dedi. Buna vakıf olan evlat isyan etmedi, değimli ki Allah’ın emridir yerine getir baba ! Allah’ın izniyle beni sabırlı bulacaksın ! Dedi. Canından fedakarlık yaptı. İsmi ve hatırası insanlığa unutulmaz bir eser olarak kaldı.
Nisa suresi 66. ayetinde şöyle deniyor :” Eğer biz onların üzerine nefislerinizi öldürün yada yurdunuzdan çıkın diye yazmış olsaydık çok azları müstesna bunu yapmazlardı Halbu ki kendilerine verilen bu öğüdü yerine getirselerdi daha hayırlı ve kendilerini kabul ettirmede daha inandırıcı olurlardı.” Burada sahabeden bazıları şöyle söylemişler. “ Allah’a hamdolsun bizi böyle bir külfetle imtihan etmedi , eğer etmiş olsaydı vallahi hiç tereddüt etmeden yerine getirirdim” Demişlerdir. Nitekim cihat yolunda şehit olduğunu gören biri ; sızlanmak feryat etmek yerine ,büyük bir neşe ve rahatlıkla ; “Füztü ve Rabbil Ka’be” Yani Kabenin Rabbine yemin ederim ki,aradığımı buldum, maksadıma erdim,gayem tahakkuk etti “ Diye sevinç çığlıkları atmışlardır. Deyilmi ki, Allah (c.c.) .” Allah,müminlerden nefislerini ve mallarını satın aldı karşılığında Cennet va’detti.” (Tevbe / 111) Buyurdular. O halde bu İlahî vade ve alışverişe inanan insan , bu mertebeye ulaşmak için nesini esirger ?Hangi fedakarlığı yapmaz ? Onun içindir ki Müminler içleri atarak sadece ibadet niyetiyle kurban keserler.
Kurbanın anlamı :
İnsan, kurban kesiyorken Rabbisine du’a ediyor şöyle diyor : “ Rabbim, Namazım kurbanım hayatım ve mematım – ölümüm- Alamlerin Rabbi (Senin ) içindir Senin eşin ortağın yoktur, bana böyle emrolundu ben de ilk Müslümanlardan oldum.” (Enam / 161-162 ) Diyor bütün varlığıyla Allah’a Allah yoluna feda etmeye hazır ve amade olduğunu ifade ve beyan ediyor. Ve kurbanını kesiyor. Böylece diliyle söylediği şeyi filiyle de tasdik etmiş oluyor. Bunlarla şu manayı ifade ediyor : Ey Rabbim, her şeyim Seninle vardır ve Seninle devam ediyor. Her türlü hata ve eksiklerimle itiraf ederek Sana geldim. Kusurlarımı kapatmak, onların keffaresi olmak üzere her fedakarlığı yapmaya hazırım. Ancak iznin ve talimatın üzere , Senin verdiğin nimetlerden en iyisini ve en çok sevdiğimi fidye olarak kurban ediyorm. Sen kabul et ve beni bağışla ! Diyerek Rabbisine sığınmış oluyor. Her türlü kaza bela ve müsibetlerden, özellikle dinî müsibetten korunması için rabbine sığınıyor. Bunu yapan insan bir yerde kendisi sigortaya bağlamış görüyor,içinden huzur ve rahatlık duyuyor.
Kurbanın fıkıh açısından vacip yada sünnet olduğu inancını bir tarafa bırakarak sadece ve ubudiyetinin gereği olan ibadetini ifa etmek maksadı ile teslimiyetini göstermiş oluyor.
Böylece mukarrabin – yakınlar- diye bilinen Allahın kulları vardır ki onlarla olmayı hedefleniyor.. Bunlar Meleklerden olur, insanlardan olur. Bunlar için va’d edilmiş mükafatlar vardır. Bunları Kur’an-i kerim şöyle bildirir:” Üç sınıfsınız,sağcılar, solcular ve öncüler ki işte onlar mukarrabindir.”(Vaki’a :7/11) Devamında :” Onlar için rahatlık ,güzel kokular ve ne’im Cenneti vardır sağcılara gelince onlar için selam ve her türlü selamet vardır. Amma yalancı ve sapıklardan ise onlar için kaynar suya inmek ve cehenneme girmek vardır, bu gerçektir,sapmaz hakikattır o halde Rabbini tesbihet !.” Vaki’a :88-96)
Görülüyor ki Allah için yapılan ubudiyet ve fedakarlıkların karşılığı hep ahirete kalmıyor yer yer dünyada da görülüyor. İnsanın ölümü esnasında gözünün perdesi kaldırılıyor ahirete ait manzaralarla karşı karşıya geliyor. Bu manzara Mukarrabin için Cennetten bir penceredir oranın cazibesini gören fedakar mümin canının nasıl alındığını fark etmiyor. Yağdan kıl çekercesine kayıp gidiyor,bir kapıdan o bir kapıya geçiyor. Ne büyük saadet değil mi ?
Rabbim bizleri ve bütün müminleri bu nimetlere mahzar kılsın Müslümanların kurbanlarını kabul buyursun ! Mübarek Bayramlar cümlemiz hakkında İslam alemi ve insanlık adına
ARAFAT VAKFASI NASIL DEĞERLENDİRİLMELİ ?
Hac,Müslümanlar için yıllık umumi bir kongredir. Büyük önem taşır. Böylesi bir önemli fırsat herhangi bir Millet için mevcut değildir. Bu fırsatı yani bu büyük nimeti gereğince değerlendirmek sadece bir hak değil ayni zamanda bir görev ve vecibedir. Dünyanın enha i alemden gelmiş muhtelif bölgelerden, muhtelif renkten ırktan muhtelif dillerden konuşan milyonlarca Müslüman’ın bir araya gelerek, bir noktada buluşması, bir ağızdan du’a etmesi ne kadar önemli ve nasıl bir mana ifade ediyorsa ayni cemaatin tek bir imam ile namaz kılması ve o muazzam cemaatin bir imama iktidâ ettiğini göstermesi elbette büyük mana ifade eder . Allah (c.c.) nun < Hep birlikte Allah’ın ipine sarılın , dağılıp parçalanmayın > ( Ali İmran /103 ) Emri ilahi fahvasınca Müslümanlar bütün tutum ve davranışlarında imkan buldukları nispetinde bu hükme bağlı kalmaları gerekmez mi ? Bu hükmün ihlalini iyhyam eden – akla getiren – hareketlerden sakınmaları gerekmez mi ? Şu anda tatbikatta gördüğümüz Arafattaki Müslümanların durumu ve manzarası bu hükmün ihlali olarak sayılamaz mı ?
Bakıyorsunuz milyonlarla Müslüman binlerce çadırlarda dağınık. Namazlar kılarlarken her çadır ehli birer cemaattir , her cemaattan ayrı ayrı Ezanlar, İmamalar ve çeşitli sesler gelir. Biri “Allahü ekber “derken diğeri , “Semiallahü limen hamide “diyor. Biri :”Bu bizim cemaatimizdir derken diğeri bizimkisi değildir bizim imamımız ve cemaatimiz şudur “ diyor. Son derece dağınık ve tutarsız bir manzara arz ediyor. Huzur telkin etmiyor. Geçmiş
Alimlerimizin cemaattaki vahdete ne derece önem verdiklerini eserlerinde görüyoruz. Bir Cami cemaatı Camilerinde vakit namazını kıldıktan sonra ,ayni vakit namazı için ikinci bir cemaatin tertibine hoş bakmadılar. Sebep olarak ta cemaatin azalmasını gösterdiler. Delil olarak Rasulullah (Sallallahu aleyhi veselleme ) nin Mübarek mescidinde kendilerinin hazır bulunmadığı bir cemaat namazını kıldıktan sonra geldiler , kendileri o mescide tekrar bir cemaat oluşturmak yerine , cemaate evinde namaz kıldırmayı tercih ettiler ki, isteseler ikinci cemaate da Mescide kıldırırlardı . Kaldı ki Ka’be i muazzama ile Mescid-i Nebevi için ayrı özellik tanınmasını gerekli gösteriyorlar. Ve böylece o cemaat ta hazır bulunma yanlar : Nasıl olsa ikinci bir cemaat daha oluşur ve namazımızı cemaatle kılarız , diyerek birinci cemaati ihmal etmiş ve azaltmış olacaklarını düşünmüşlerdir. ( El Fıkhul İslamî : 2 / 163-164 ) Şu hadisi şerifi delil göstermişlerdir.< Ve Adamın bir kişi ile kılacağı namazdan iki kişi ile kılacağı namaz daha temiz –efdaldır – daha çok cemaatle kıldığı namaz Allah katında daha da çok sevimlidir.> Hadis-i şerifi Ebu Davud,Nese-î, İbnu Macce , İmamu Ahmed ve İbn-i Hibban rivayet etmişler İbnu Sekin ve Hakim ;sahih görmüşlerdir. Yani sevaplarının çokluğu, günahlarına kefaret oluşu ,içlerinden sükunet bulmaları ve üzerlerine rahmetin nazil olması bakımından daha feyizli ve daha bereketlidir derler. Hatta mezhepler muhtelif olsa dahi bölünüp parçalanmalarına mazeret kabul edilmemiştir. Ayni vakit namazı için cemaatin tekrarı kerahet görülmüştür – Ancak uğrak yerlerinde yol üstünde olan mescitler bu kerahetten müstesna tutmuşlardır-. Kaldı ki Arafatta peşi peşine değil ayni zaman içinde beraberce kılınmaktadır. Bu manzara namazın cevazına mani değilse bile cemaatin feyiz ve bereketini ihlal ediyor Bir de yabancı gözü ile bakıldığı düşünülsün,nasıl görülür ?
Rasulullah (s.a.v.) Hayatlarında Yüzbini aşkın bir cemaate tek cemaat olarak Namazlarını kıldırmışlardır. Hem cem’etmişler – birleştirmişler –hem de kısaltmışlardır. Yani seferî Namazı kıldırmışlardır. Cemaati arasında Mekkelilerde olduğu halde onlara ; “Siz namazınızı tamamlayın biz seferiyiz “ dememişler. Hal bu ki bunu Mekkenin fethinde Kabede namaz kıldırdığında söylemişlerdir. Bu hususu gördüğüm kadarı ile en net ve açık olarak İbnül Kayyım Zadül –Meadında açıklamışlar ki şöyle diyor ;
< Rasulullah (s.a.v.) Arafe günü Nemreye indi. Ureynede hutbe okudu Arafat te vakfa yaptı bir hutbe irat ettiler – arada oturma olan ki hutbe değil- Hutbeyi tamamlayınca Bilale emretti Ezan okudu sonra kamet getirdi iki rek’at öğle namazı kıldırdı,gizli okudu. Gün Cuma idi. – Yani Cuma namazı olsa açık okuması gerekirdi ancak seferide Cuma olmadığı için gizli okudu .- sonra kamet getirdi ikindi namazını iki rekat olarak kıldırdı. Ne namazın tamamlan masını emretti ne de cem’im terkin söyledi. -Yan, öğle vakti içinde ikindi namazını kılmama larını söyledi. – “Namazınızı tamamlayın biz seferiyiz “ Dedi diyenler açıkça yanıldılar, kabahatlı vehme kapıldılar. O nu Mekkenin fethinde Kabede kıldırdığı namazda söyledi ki Mekke halkı evlerinde mukım idiler. Bunun için ulamanın sözleri arasından en sihhatli olanı, “Mekke ehlide Arafatta hem kasr eder – kısaltır – hemde cemeder – öğle-ikindiyi birleştirir.” Diyenin sözüdür. Rasulullah ile beraber yaptıkları gibi.Bu ise bu namazın cem’ ve kasr ile kılınması için en kuvvetli delildir.Diyor.(Zadül Me’ad :1 /268 ) Ayrıca Rasulullahın (s.a.v.) ,< Hac menasikini benden alın !> Buyurdukları meşhurdur. Ve :< Her namazın kısaltılmasın da sefer şartı vardır mevsiminde Minada kaılınan namaz müstesna . Orada Arafat ehli, Mekke ehli , Müzdelife ve Mina ehli de olsa kısaltma var.> Denilmiştir.(Tac:1/296)
Hicri dokuzuncu senesi Hac mevsimi Hac emiri olarak Rasulullah (s.a.v.)Hz. Ebübekri görevlendirdiler ,peşinden Hz. Ali’yi Beraat suresini tebliğ etmek üzere gönderdiler. Hz. Ebubekir İmam olarak insanlara namazlarını kıldırdı Hz. Ali de ona tabi oldu. Ayrı ayrı imam ve cemaat oluşturmadılar. Yani onların zamanında vahdeti muhafaza ettiler. Allahın rahmeti üzerlerine olsun ! Ümmetin salah ve selameti ancak onları takip etmektedir.
Bu cem ve kasr konusunda ulamanın ihtilafı yoktur.. Ancak bunun sebep ve mazereti hakkında ihtilaf vardır. Bunlar bizzat Haccın menasikinden – Hac işleri cümlesinden – olup her yerde ve herkes için geçerli midir yoksa sefere veya imama bağlı bir mazeret midir. ? Haccın menasikindendir diyen için her hacı ve her cemaat için geçerlidir ki bu yönü tercih edenlerin daha inandırıcı ve ihtilafa mahal bırakmayacak açıklıkta olduğunu düşünüyorum.
Sefer ile ilgilidir diyenler ikiya ayrılır : Lügat manası ile seferi mi yoksa istilahta kabul edilen seferi mi derler Bu söz biraz daha karışıktır, her iki tarafında diyeceği bulunuyor. Bir de İmama bağlıdır diyenler var ki bu söz daha da karmaşıktır.Bunların teferruatını vermeye yer müsait değildir, bence olmazsa olmazı da değildir. Zira Rasulullah (s.a.v.) ın ameli biliniyorsa o da ; “Haccın menasikini bedenden alın “ Demişse – onun fili olarak bilinen şeyi işleyenler için eleştirilere tahammül edilmesi gerekir diye düşünüyorum
Arafat vakfesinde Günün görevlisi tarafından Mescid-i Nemrede münasip bir hutbe irat edilir. Arapça olduğu için herkes anlayamıyor. Günümüzün ilerlemiş tekniği ile herkesin anlayacağı dillerle duyurulması ne kadar güzel olurdu diyorum.. Ayrıca O mescidin yapısı gayet müsait olup kıble cihetinde bulunduğundan önüne geçimle zorunluluğu da yoktur. . Oradan ayni oporlo teşkilatı ile öğlen ve ikindi namazları sadece ikişer rekattan dört rekat namaz kısa bir zamanda ayni imam tarafından kıldırılsa , hem muhtelif ülke ve mahallerden gelen halk arasından yer,dil, renk ,ırk,mezhep v.s. ihtilafları ile hep bir arada Namazlarını kılmış olacaklar .Gerekli tedbir alınarak hem İslam birliği tezahür ettirilse, hem aleme ibret olacak beraberlik gösterilse ne kadar manidar olurdu diye düşünüyor ve böyle yapılmasının sadece evleviyetini değil ayni zamanda lüzumunu görüyor, kabul ediyor bir gün için bunun tatbikte tahakkukunu cani gönülden istiyor, senelerdir hasretle ve hararetle bekliyor du’a ediyorum ! Fıkhi yönden de aşılamayacak her hangi bir mania ve engel görmüyorum. Tabii bütün bunlar sahsi düşünce ve temennilerimdir . Elbette bunların idare ve sorumluluğu mevkiinde bulunan zevat bunlardan gafil kalmayacaktır. Ben ancak sadece kendi hissiyatıma tercüman oldum.Takdir menlehül emrindir.Velhamdü lillahi Rabbilalemin. Allahu veliyyüttevfik.
7/12/ 2010
Selahaddin KİP
Kayseri