NAMAZ İBADETİNDE BAZI ÖNEMLİ HUSUSLAR

MİLLİ GÖRÜŞ
3 Eylül 2019
NAMAZ’DA AYAKLARIN DURUMU
3 Eylül 2019
MİLLİ GÖRÜŞ
3 Eylül 2019
NAMAZ’DA AYAKLARIN DURUMU
3 Eylül 2019

Şahsen fıkhi konulara karşı aşırı derecede duyarlıyım. Genellikle bu konular üzerinde okumayı, araştırmayı, müzakere etmeyi sever, doğrusu ne ise öğrenip Müslüman kardeşlerimle paylaşmaktan hoşlanırım. Bu konuda haklı olduğumu da düşünüyorum.

Zira: “Bir fakih,  şeytan üzerinde bin âbiden daha etkilidir.” Ve: “Fakihler, dünyaya aldanıp Sultanın (Amirin) tesiri altına girmedikleri müddetçe Peygamberlerin eminidirler; şayet bunu yaparlarsa siz siz olun da onlardan sakının,” dendi. Zira, Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi’nin 62- 63. ayetlerinde kitap ehlinden haber verilirken: “Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta ve haram yemede koşuştuklarını görürsün; onlar ne de kötü iş yaparlar. Eğer onları, Allah’a inananlar ve ilim sahipleri uyarmamış olsa ne kötü şeyler işlerlerdi,” buyrulmaktadır. Onun için bir takım insanların işledikleri yanlış ve eksik amelleri bildiği ve görüp durduğu halde uyarmayan,  eksik ve noksanlıklarını gidermekte yardımcı olmayan ilim sahiplerinin sorumlulukta ortak olduklarını düşünüyorum. Hatta bu ayetleri, Kur’an’da en dokunaklı ayetler olarak gören büyük âlimlerimiz olmuştur. Bazı hatalar cehaletle işlenirken bazen de iyi niyetlerle yapılabilmektedir. Oysa Hak ve istikametin yolu birdir. Bunun artısı da eksisi de hata ve yanlıştır. Bilhassa ibadet konuları tamamen rayına oturtulmuş ve kalıbını almıştır; ne bir şey ilave edilebilir, ne de bir şey kısıtlanabilir. Olduğu gibi ve ölçüsü dâhilinde alıp tatbik edilmelidir. Bunu da bilecek ve uygulayacak olanlar ilim ehli olan fakihlerdir. İfrat ile tefrit, sünnet ile bid’at arasında itidali temin edecek olan onlardır. Bir yerde sünnet ile bid’at ta’aruz ederse bid’atı terk etmek adına sünneti terk etmek tercih edilmiştir. Bunlar sabit kurallardır, riayet edilmesi gerekir.

Onun için birçok Müslüman kardeşlerimizin devamlı kıldıkları beş vakit Namazlarında, özellikle birçok gençlerimizin hevesle dine, din işlerine akın ettiği (Elhamdülillah ) günümüzde bu konularla daha yakından ilgilenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Namazı doğru öğrenmenin en kestirme yolu Camiye ve Cemaate devam etmektir. Ancak orada yapılan ibadetin de kurallara uygun olarak yapılması gerekir ki görenler de doğru öğrenmiş olsunlar. Onun için bazı Cami cemaatlerimizde eksik olarak gördüğüm şeyleri açıklamak ve Müslümanlarla paylaşmak istedim. Bunun bir eleştiri değil de bir nasihat olarak kabul edilmesini özellikle istirham ediyorum ki; böyle karşılandığı takdirde faydalı olur!

Mesela, cemaat arasında bazılarının secde halinde iken, ayakların olması gerektiği gibi tutmadıkları görülmektedir. Ayaklar, ya tamamen kalkık ya da ayak parmakları kıbleye bakmak yerine tam tersine çevrilmiş olarak tutulmaktadır. Yedi aza üzerinde secde edilmesi emrolunduğuna göre secdenin tamamlanması azaların tamamının kıbleye çevrilmesi ile olur. Bu, nassan sabittir. Secdede iken ayak parmaklarından asgariden bir kısmının kıbleye dönük olması ağırlıklı olarak istenir. Bu husus en muteber fakihlerimizin eserlerinden olan Kudurî, Kerhî, Cassas, Dürül- Müntaka, Kazıhan, Temirtaşî, Mabsut, Durer, İnaye, Dur-ul Muhtar, Bezaziye, Münye ve Şerhi, Fethul-Kadir, Tatarhaniye,  Feyz ve Mecme’ul Mesail gibi kitaplarımızda yer almış ve üzerinde önemle durulmuştur. Yani bu husus bütün fıkıh ve ilmihal kitaplarında yer alır. Ayrıca önemine binaen konu Halebîyi Sagiyrin Haşiyesi’nde başlı başına bir makale ile uzunca anlatılmıştır. Bunları yok saymak, görmezlikten gelmek ya da hesaba katmamak olamaz. Yani yapılmakta olan bir ibadet veya bir iş tam yapılabilecek iken eksiğine razı olmak ayıptır!

Bunlardan edinilen bilgiler sonucunda namaz kılarken secde esnasında iki ayaktan birinin olsun başparmağı, kıbleye bakacak şekilde yere konmuş olmalıdır. Bu husus çoğunlukla ihmal ediliyor, bundan gafil kalınıyor. Müslüman kardeşler birbirinin eksiğini uygun bir biçimde birbirlerine hatırlatmalı, eksiklerini bildirmelidirler!

Bu konuyu, İmam Ebu Yusuf ile imam Muhammed arasında görüş farklılığına dayanarak açıklamak isteyenler ise sonuç itibariyle birleşmektedirler. Dolayısıyla her iki imamın da görüşlerinde esas itibariyle bir fark yoktur. Zira Ebu Yusuf’a göre secde, başın yere konması ile tamamlanır, Muhammed’e göre başın secdeden kalkması ile tamamlanır. Sonuç itibariyle, baş secdede iken her hangi bir zamanda ayağın yere konması secdenin caiz olması için yeterlidir.

Ayrıca, saflarda yer varken gerilerde tek başlarına imama iktida edildiği (uyulduğu) görülmektedir. Özellikle bunlara Müezzin Efendilerin dikkat etmeleri ve cemaati uyarmaları gerekir. Bunun üzerinde nass variddir, yani delil vardır. Âlimlerimiz bu hususa hassasiyet göstermiş, o kadar ki; namazın caiz olmayacağı derecesine kadar yorumlamışlardır. “Neden olmasın?” diye indi fetvalara, hükümlere iltifat edilememelidir!

Diğer önemli bir husus da safların çok seyrek tutulmasıdır ki; müezzin ve imamlarımızın bütün uyarılarına rağmen, neredeyse aralarında birer karış mesafe bırakılarak saf tutulmaktadır.

Bazı müezzinlerimizin çoğu kere de kamet getirirken Ezan okuyor gibi uzattıkları görülmektedir. Bu da nassan sabittir ki: “Ezan ‘teressül’ (acele etmeden, uzatılarak), Kamet ise ‘hadır’ (kısa kesilerek) okunur,” denmiştir. Bazen de İmam Efendiler selamını uzatır. Selamın da uzatılmaması bildirilmiştir. Ayrıca Camilerde gerek vaazlarda ve gerekse hutbe ve Müezzinlikte mikrofonun ses ayarları çok ölçüsüz kullanılmaktadır. Bunlar da ibadetteki huşu, hudû ve ihlâsı zedelemektedir. Her yerde ve her şeyde hormon görülen günümüzde hiç olmazsa ibadetlerimize böyle bir şey sirayet ettirmeyelim! Bu vesile ile  bütün Namaz kılan kardeşlerimin Namaz ve dualarının kabulünü, hizmet  edenlerin ve yardımcı olanların  tesirli olmasını diler, günah ve taksiratımızın  bağışlanmasını Allah(c.c.)’dan  niyaz  ederim.  Vesselamü aleyküm ve rahmetüllah! 24.05.2011

 

Selahaddin KİP
Emekli Müftü/ KAYSERİ

error: Bu içerik korunmaktadır!