NAMAZ’DA AYAKLARIN DURUMU

NAMAZ İBADETİNDE BAZI ÖNEMLİ HUSUSLAR
3 Eylül 2019
الشريعة
3 Eylül 2019
NAMAZ İBADETİNDE BAZI ÖNEMLİ HUSUSLAR
3 Eylül 2019
الشريعة
3 Eylül 2019

Namaz kılarken ayakların durumu nasıl olmalıdır?

Ayakların durumu Namaz ibadetinde fevkalade önemli olmasına rağmen tatbikatta pek çok kimsenin özen göstermediği bu hususta açıklama yaparak namaz kılanların doğru bilgilenmelerine vesile olmak isteği ve düşüncesiyle bu yazıyı kaleme aldım.  Bu yazı bir araştırma mahsulüdür ve Halebî Sagir’in Haşiyesi olarak konmuştur.

Allah’a hamd, Resulüne salât ve selamdan sonra, kişi namazdayken ayakların alması gereken durum:

***Hanefi âlimlerinin araştırmalarına göre secdede olan kişinin ayaklarının nasıl olması gerektiği hakkında hazırlanmış olan bu yazının Rabbimin rahmet ve mağfiretine vesile olmasını umuyorum.

Dürer’de şöyle der: “Bir rivayette secdede ayakların ikisinin de yere konması farzdır.” Bu rivayet Kudurî’nindir; “Secdede ayaklarını kaldırırsa secde caiz olmaz,” sözüne binendir. Kerhî ve Cassas da şöyle dediler: “Ayağının birini koyarsa caiz olur.” Kazihan: “Kerahet olur,” der. İmam Temirtaşî: “Ellerle ayaklar farz olmamakta eşittir,” der. Mebsut’ta, Şeyhul  İslamın  sözü de buna delalet eder; hak olan da budur. İnaye de böyle der. Mutlaka’nın şerhi Durul Muntaka’da (Mühimme) İşaretinden sonra: “İki ayağını ya da birini yere koyması secdenin sıhhatinin şartlarındandır; fetva da bunun üzerinedir,” der; Feyz ve Mecmu’ul mesailde olduğu gibi. Bunun farz olmadığına dair Durer’in, İnaye’den naklettiği şey haktan uzaktır. Bunun zıddı daha haklıdır. Müellif böyle tahkik etti. Sonra şöyle ifade etti: “Ayağın yere konmasından murad parmak uçları kıbleye bakacak şekilde ayak parmaklarının öne bükük olarak yere konmasıdır ki vücut ayaklara dayanmış olsun; yoksa ayağın sırtının yere konmuş olmasına itibar edilmez. İnsanların çoğu bundan gafildirler, bu hususta uyarılması gerekir,” der. Durul Muhtar’da Namazın farzlarından bahsedilirken: “Secdede alın ve ayaklarından bir parmağı olsun yere koymak şarttır,” der. Bezaziye de: “Bir ayağını koyması yeterlidir; nasıl ki, kıyamda bir ayak üzerinde durulması yeterli ise,” diyor. Ayağın yere konmasından murad ayak parmağının yere konmasıdır. Bir ayağının sırtının yanı sıra diğer ayaktan bir parmak konulursa sahih olur; aksi takdirde caiz olamaz. Münye ve şerhinde: “Secde eder de ayaklarını ya da ayaklarından birini yere koymazsa secdesi caiz olmaz. Bir ayağını koyarsa caiz olur, kıyamda olduğu gibi,” der. “Burada iki rivayet vardır,” dendi. Fethül Kadir’de: “Secdede ayakların yere konmasının farz olmasından bahsederken, ayakları kaldırarak secde etmesi tazim ve iclalden ziyade oyuncağa benzer, bir tek parmağının konulmuş olması yeterlidir,” der. Vecizde: “Ayakların yere konması farzdır,” der. Sadece birinin konmuş olması caizdir ve kerahettir.” Tatarhaniye de: “Secde ederken ayaklarını kaldırırsa caiz değildir.” Kerhî ve Cassas kitabında böyle dedi. Gıyasiye de: “Bu durumda başını secdeye koyduğu zaman ayağını yere koymazsa caiz değildir,” der. Bunlardan anlaşılan: “Başını secdeye koyduğu zaman iki ya da bir ayağını yere hiç koymaması” halidir. İnsanlar arasında yaygın olarak: “Secdeye giderken ya da ikinci secde arasında ayağını biraz kaldırırsa namaz bozulur,” denilir ki bunun fıkıhta aslı yoktur. Bu söylem o kadar yaygınlaştı ki bazı yetkili zevat tarafından da kabul görmüş gibidir. Secdede ayakların yere konmasının farz olması dolayısıyla namazı bozan şeyler arasında sayıldı. Dürer’de yer aldı. Hâlbuki bunun manası şu: Adam secde boyunca ayağını hiç yere koymazsa secdesi bozulur demektir. Fethül Kadirin: “O durum daha çok oyuncağa benzer sözleriyle illetini beyan etmiş oldu. Münye sahibinin: ”Secde eder de ayaklarını yere koymazsa” şeklindeki ifadesi yukarıda işaret ettiğimiz gibi secdeye giderken ya da başını kaldırırken veya ikinci secdeye giderken gibi durumlardan herhangi birinde bir an için ayağını kaldırması değildir. Tatarhaniye de buna uyardı. Tatarhaniye’nin bu açıklaması kendisine (Münye sahibine) ulaştığında altına şöyle yazdı: “Bu,  İmam-ı Ebu Yusuf’un kavline göredir. Çünkü ona göre secdenin tamamlanması başın yere koyması ile olur. O anda ayak yer ile buluşmazsa secde fesada gider. Bilahare yere koyması onu kurtarmaz.” Fakat İmam Muhammed’e göre: “Secdenin tamamlanması başın yerden kaldırılması ile olur ki; onun için başı secdedeyken ayak yere konursa secde sahih olur.” Sen şimdi insafla bak da Tatarhaniye’de olan beyanla münasebet temin et. Bir takım aklı kısaların beyanına iltifat ederek ayakların yere konulmasının farz olduğunu takdir ederek alnın secde yerine konmasıyla ayaklar konulmamış secde olmaz deme, alın secdeye konduktan sonra bilahare ayaklar da yere konduğu takdirde secde caiz ve sahih olur. Ebu Yusuf’un kavline göre de bu böyledir. Yani alın ile ayağın secdenin herhangi bir kısmında yerde buluşması secdenin sıhhati için yeterlidir.

Yazının buraya kadar olan kısmı Halebi-i sagıyrin üzerindeki haşiyeden alınmıştır. Yazı daha da uzun ve tafsilatlı olarak devam ediyorsa da davayı ispat bakımından mantik kaidelerine yer verilmiştir. Buna insanların ihtiyaç duymayacağı kanaatiyle tamamını yazmaya gerek görmedim. Önemli olarak gördüğüm kısımları kaydetmekle yetindim.

Ancak şu açık nasslara dayanarak önemini belirtmek gerekir.  Zira Buhari,  İbn-i Abbas’tan rivayetine göre şöyle der: “Yedi aza üzerine secde etmek üzere emrolundum: Alın (derken burnuna da işaret ettiler), iki el, iki diz ve iki ayak; elbise ve saç  toplaması olmasın!” (Buhari: 1/198). Ayrıca Ebu  Hümeyd’in  rivayetinde: “Rasulullah’ın namazını en iyi bilen  benim ve şöyle gördüm,” der: “Tekbir getirirken ellerini omuzları hizasına kaldırırdı, rüku’a varınca  elleriyle dizlerini sıkıca kavrardı, secdede  kollarını fazla açmaz yere de yaymazdı, ayak parmaklarını kıbleye çevirirdi.” (Buhari:1/201). Bunlar açık nasslardır ve gereği gibi riayet edilmelidir.

Halk arasında namaz kılarken cemaatin biraz geri taraflarından bakıldığı zaman birçok kişinin bunlara uymadığı görülmektedir. Senelerdir namaz kılmalarına rağmen bunları gereğince uygulamayanlar da oluyor. Vaiz efendilerin çoğu bunlara pek temas etmiyor.  Nadiren de olsa bunları açıklayanlara da pek dikkat edilmiyor.  Bu hususların sık sık söylenmesi ve öneminin vurgulanması gereklidir. Zira Hadis-i şerifte: “Bana böyle emrolundu,“ deniyor ki; emir çok önemlidir ve görmezlikten, duymazlıktan gelinemez. Hoca Efendiler arasında dahi nadiren de olsa bunları ihmal edenler görülüyor. Bir şeyin tam olarak yapılması mümkün iken eksik kalmasına razı olmak büyük ayıp sayılmıştır. Onun için önemine binaen bu hususa namaz kılan Müslümanların bir daha dikkatlerini çekmek istedim.

Bu meyanda bazı cemaatlerde dikkatimi çeken bir iki noktaya da işaret edeyim. Şöyle ki: Bazı Müezzin kardeşlerimiz Kameti, Ezan okur gibi okuyor. Oysa bu husustaki talimat: “Ezan Teressül (acele etmeden), kamet ise Hadır ile olmalı,” şeklindedir. Yani Ezan uzatılır, kamet kısa kesilir. Bazen de, imam Efendiler Selam verirken çokça uzatırlar. Bu hususta da: “Ezan ve Tekbir, hazf (yavaş yavaş) ve cezm (kararlılık) ile olur,” denir ki; kısa olması istenir. Bazen de cemaatin içinde safta yer varken gerilerde saf tutanlar görülmektedir. Özellikle Müezzin Efendilerin buna riayet etmedikleri görülüyor. Bunun üzerinde de önemle durulmuş, hatta bu durumu, “Namazı caiz olmaz,” diyecek kadar ileri götürenler olmuştur. Hoparlör kullanımında da ihtiyatlı ve dikkatli olunmasının, ses ayarının iyi yapılmasının ve çok fazla yüksek sesle okunmamasının ibadetin ağılığına daha uygun olacağını düşünüyorum. Günümüzde her şeyde olduğundan endişe ettiğimiz üzere, “ibadette de hormon olmasın, tabiiliğe önem verilsin” diyorum.

Bunların, eleştiri olarak değerlendirilmesi yerine, tavsiyeler olarak kabul edilmesi sanırım daha faydalı olur. Niyetim halisanedir; bundan eminim. Allah’ın selamı, selameti, afiyeti sözün güzelini söyleyen ve en güzelini alarak uygulayanlar üzerine olsun!

Âmin! 10/ 3 / 2011
Salahaddin KİP
KAYSERİ

error: Bu içerik korunmaktadır!